basakebcim

View Original

Balkanlar Vol. 3 Sofya Gezi Rehberi

Şehrimiz şimdilerde Sofya olarak anılsa da kariyerine Serdika ismiyle başlamış. Peki deyip günü birlik Sofya gezi rehberimize giriş yapalım :)

İstanbul'dan Sofya'ya uçak - otobüs - tren ile ulaşım mevcut. Biz İstanbul - Sofya trenini tercih ettiğimiz için diğer seçenekler üzerinde hiç çalışmadık. Tren ile ilgili tüm ayrıntılar burada ilginize sunulur. Tren istasyonu ve şehir merkezi için yürüme mesafesini çeşitli uygulamalar 12-13 dakika civarında veriyor. Yol düz ve yürümeye elverişli. Etrafta fazla insan yok, akşam saatlerinde bu konu, sıkıntı yaratmasa da, insanın içini çok açmıyor.

İstasyondan şehir merkezine kadar olan yol üzerinde bulunan binalar terkedilmiş / gelişimi 90'ların başındanda durdurmuş gibi bir izlenim veriyor. Bizde ki çarpık ama gıcır gecekondu kentleşmesi mi yoksa bu mu diye soracak olursanız d hiçbiri diyerekten bu bahsi kapatabilirim :) sonuç olarak yanlış bir intiba da uyandırmayayım. Biz Sofya'dan gayet keyif aldık. Herhalde bir günden fazla da gezilirdi ama günü birlik trenli Sofya gayet güzel bir haftasonuna aktivitesi oldu.

Rehber girişten gelişmeye geçiş ara sıcak konaklama konusu burada uygulanmadığından  bu bölüm transit geçilecek... Cuma ve Cumartesi akşamları gidiş - geliş yolunda trenimizde mışıl mışıl uyuduk :)

Hafta sonu limitlerini de bu vesile belirtmiş oluyorum :) Biz Cuma akşamı gidip cumartesi akşamı dönüp her orta yaş proleteryası gibi Pazar gününü sıcak evimizde pinekleyerek geçirmeyi tercih ettik :)

Cuma akşamı saat sekiz sularında Sirkeci Garı bekleme salonuna konuşlandık, sekiz buçuk gibi TCDD Halkalı servisine bindik, trenimizde 21:40 gibi kalktı. Kış tarifesi sanırım 22:40 imiş ve 01 Ekim itibariyle başlamış.

Gezilecek yerlere gelecek olursak; biz yine bir free walking tour'a katıldık. Bizce bir şehri tanımanın en kolay ve en lokal yollarından biri bu turlara katılmak. Burada kutumuzdan  Free Sofia Tour çıktı. Kendisinden gayet memnun kaldık, herkeslere tavsiye ederiz. Bu şirket (ya da her neyse tam ticari durumunu bilemeyeceğim tabi) yazlık ve kışlık tarifelerinde ufak farklılıklar olmakla beraber her gün, günde üç ayrı saat diliminde şehir turu düzenliyorlar. Turlar yaklaşık iki buçuk saat sürüyor, turun sonunda siz gönlünüzden ne kopmuşsa rehbere bahşiş veriyorsunuz. Biz günü birlik geldiğimiz için ve sadece yeme - içme işlerine yetecek kadar eur'yu levayı çevirmek istediğimiz için önden eur bahşiş bırakabilir miyiz diye mail attık, onlar da tabi kiiii dediler.

Bu tur şehir merkezinde adalet sarayı önünden başlıyor, çevredeki dini - sivil içerikli binalarla devam ediyor, sonra biraz komünist dönem binalarını teğet geçiyor, çünkü roma kalıntılarına ulaşmak için önlerinden geçmek gerekiyor :) sonra çarlık dönemi, tekrar Roma dönemi ve her Sofya resminin olmazsa olmazı Alexander Nevski Katedrali önünde bitiriyorlar.

Benim bu turdan edindiğim izlenime göre Bulgarlar Serdika - Roma - Çarlık dönemlerini kendi dünyalarında Osmanlı dönemine göre daha geniş yaşıyorlar. Osmanlı dönemi bir yaşandı bitti saygısızca prodüksiyonu ve de bu dönemde sanki hiç bir kültür etkileşimi yaşanmamışcasına her şeyi kendi içlerinde köklendiriyorlar.  Tellak ve natırlarıyla hamamlar, köfte, börek, güveç gibi yiyecekler ve ayran kendileri için birer milli değer.

Komünist dönemle ilgili görüşler muhtelifmiş. Kimileri işimiz gücümüz vardı, azıcık aşım kaygısız başımdı diyormuş, kimileri de evlerden ırak Allah düşmanımın başına vermesin. Bunu diyen grup daha çok bir takım hak ve özgürlüklerini komünizmin el verdiği ölçüde yaşayanlarmış. Yine bu dönemde Rusya için bir uydu kent olduklarını kabul etmekle beraber en büyük katedrallerine Rus Azizin ismini verecek kadar sempati duyuyorlar. Mevzu bahis katedralimiz Aleksandr Nevski.

Tekrardan gezilecek bina / yerlere dönecek olursam; Adalet sarayının biraz ilerisindeki Sveta Nedelya Kilisesi, ona yakın esnaftan saraçların yaptırdığı bir elde olanlarla halkın gönlünden kopma Aziz Petka Kilisesi ve çevresinde Serdika kenti kalıntıları, kalıntıların bir üst seviyesinde Lenin heykeli yerine bizim şehrimizin sembolü ne olsun ki diye dikilmiş Sofia heykeli, yine aynı meydanda bulunan Banya Bashi Cami, Sofya Sinagoğu, eskinin Sofya Hamamı yeni Sofya Tarih Müzesi hemen elimizin altında olanlar.

Sveta Nedelya Kilisesi Bulgaristan bağımsızlığını kazandıktan sonra Çarlık döneminde yapılmış, ayrıca içinde sondan bir önceki Çara suikasta düzenlenmiş. Çar da törene geç gelmek suretiyle suikastten yırtmış. Mevzu bahis çarımız III. Boris, kendisinin başka bir özelliği de Bulgaristan sınırları içerisinde doğmuş ilk Bulgar Çarı olmasıymış. Ne kadar Bulgar olduğu tartışılır ama gerçekten Bulgaristan'da doğmuş :) Bulgaristan, Osmanlı'dan bağımsızlığını kazandığında kendisine ait royal bir ailesi yokmuş. Bu açığı Alman bir prense italyan bir prensesi baş göz etmekle çare bulmuşlar. Biz bir yerden başlayalım elbet gerisi gelir diyerekten. Ama hayaller ve hayatlar bağlamında ilk Bulgaristan doğumlu çarımız muhtemelen zehirlenmek suretiyle 1943'te aniden ölüverince taht 6 yaşındaki oğluna kalmış. Sonra 1945'te Ruslar size komünizm daha çok yakışır deyip bu Çar jr.'mızı İspanya'ya sürmüşler. Sürgün hayatı komünizm bitene kadar yani 1989'a kadar sürmüş. 1996'da vatana kesin dönüş yapıp madem artık çar olamıyorum ben de başbakanlıkta şansımı deneyim demiş. Bulgaristan'ı çağdaş, ferah  - refah bir ülke yapma vaadleriyle 2001'de başbakan olmuş. Vaadlerin gerçekleşme durumu sonraki seçimlerde nereden baktığımıza bağlı olarak yoruma açık bir halde olunca bir koalisyon ihtiyacı belirmiş ve sabık çarımız çareyi kendisini İspanya'ya süren Bulgaristan Sosyalist Partisinde bulmuş. Bu birliktelikten sonra, şimdilerde, sabık çarımızın emekli olup biyografi yazma ve en royal nenemiz ingiliz II. Elizabeth'in büyük büyük babasının da mensubu olduğu Saxe-Coburg ve Gotha Hanedanlığının işleriyle takılma gibi uğraşları olduğunu söylersem Bulgaristan'ın Avrupa Birliğine rağmen ulaştığı ferahlık - refahlık seviyesi hakkında bir izlenim vermiş olurum kanımca. 47 kelimelik bir önceki cümleyi de bir kerede okuyup anlayan herkesleri da ayrıca tebrik ediyorum!

Ara P.S. Sabık çarımız her iki iktidar döneminde de kendi partisine ek kuvvet Bulgaristan Türklerinin kurduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi ile seçimlere girmiş. Partinin adını İngilizce'den çevirdim yani tam çeviri böyle olmayabilir.

Neyse ben devam ediyorum, yakın Bulgar tarihi öncesinde eski Sofya Hamamı yeni Sofya tarih müzesinde kalmıştık. Buranın önünde bir sürü çeşme var. Gidin bir suyunu içiverin, sular şifalı, çünkü Sofya'ın da altı termal sular. Bu binayı önümüze aldığımızda sağından geçerek eski komünist parti merkezine doğru yol alıyoruz, ordan da şimdi ki başkanlık binasına. Başkanlık binasının avlusundan içeri girersek Sofya'nın en eski kilisesini görebiliriz. Ecnebi milleti yuvarlak bina gördü mü bir Rotunda'yı yapıştırıveriyor, bir de kilisemizin adanmaya uygun gördüğü Aziz bir ismi var elbet. Şimdilerde bu kilise daha çok bir hediyelik eşya dükkanı gibi. Giriş ücretsiz.

Buradan çıkıp sağ taraftan düz gidersek yerel kimselerin buluşma kaynaşma noktası Ivan Vazov caddesi ve sonunda Tiyatrosuna ulaşıyoruz. Burası aynı zamanda ulusal tiyatro binası.

Buradan az ilerledik mi eski royal saray yeni ulusal galeri ve ulusal park var. Etrafta kanımca bizim için çok bir şey ifade etmeyecek olan şose sarı taşlar İtalyan Prensesimizlen beraber Bulgaristan'a gelmiş. Şoseyi doğru kullandım mı bilmiyorum ama kelime Bulgarca ;)

Biz en son ulusal parkta kalmıştık. Devam edersek buraya yakın bir Rus kilisesi var. Kızıl meydan resimlerinden gördüğümüz pasta-masal ev binaları gibi. Bu kilisemiz ayrıca bir dilek dileme noktası. Yerel kimseler başarı oranının yüksek olduğunu iddia ediyorlar. Biz de sizler için denedik artık sonuçları gelecek sene filan açıklarız :D

Buradan devam edersek, şehrimizin isim annesi Aya Sofya Kilisesine varıyoruz. Bu kilise bizim Aya Sofya gibi I. Justinyan tarafından yaptırılmış ve Sofya'nın en eski ikinci kilisesi imiş. Kendisi şehrin biraz dışında kalıyormuş. Serdika'ya gelenlerin genelde ilk gördükleri bina bu oluyormuş ve bu kimseler geride kalanlara haber göndermek istediklerinde Sofia'ya vardım, Sofia'yı gördüm gibi ifadeler kullandıkları için bir noktadan sonra şehrin adı Sofya olarak anılmaya başlanmış. Bu genel kabul edilen hikaye tabi ki wallah billah kelimenin kaynağı burası diyemiyor kimse.

Aya Sofya'dan sağ tarafa doğru bakınca da turumuzun bitiş noktasına gelmiş oluyor. Aleksandr Nevski Kilisesi Sofya'nın en büyük kilisesiymiş. İlk yapıldığında Balkanların en büyüğü imiş ama sonra Sırplar daha büyüğünü bina etmişler. Kilisemizin bir rus azizinin ismini alma sebebi de Rusların Bulgarların özgürlüğünü kazanma çabasına yaptıkları katkılardan dolayı imiş.

Elbet Sofya'da gezilecek görülecek başka yerler vardır ama bizim günü birlik aktivitemize bu kadarı sığdı :)

Yeme - İçme

Biz sabah dokuz civarı Sofya'ya vardık. Tabi günü henüz yeni aymışken ilk aktivitemiz kahvaltı yapmak oldu. Her ne kadar yerel - geleneksel etrafta gördüğümüz tatları içimiz aldığınca deneme eğiliminde olsak da Sofya'da bu konu üzerinde sıfır başarı oranı sağladık .. canımız sağ olsun. Yerel - Geleneksel ne imiş derseniz yukarıda bir kısımını sıraladımdı. Ben yukarıda yazarken düz börek yazdımdı ama burada en geleneksel börek banitsa imiş. Kol böreği görünümlü bir börek kendisi. Yanında mutlaka Ayran için der yerel kimseler .... ok deyip benim bildiğim en Bulgar gıdaya geçebilirim ki kendisi kaşkaval peyniri olur. Taze kaşar benzeri bir peynir hatta taze kaşardan tek farkı çok çok daha az buruk olması diyebilirim. Meraklıları için vakumlu hediyelikler etrafta mevcut.

Biz geleneksel yemek tutturamasak da gittiğimiz yerlerden gayet memnun kaldık, ayrıca hiç biri de turistik yerler değildi. Yani lokallerle takılmak isterseniz de tercih edebilirsiniz.

Kahvaltı için Green Deli Cafe, Öğlen yemeği için Boom! Burgers & Booze ki burası 2015 yılında Bulgaristan'ın en iyi burgercisi seçilmiş ve akşam üzeri için 60 yaş üzeri Bulgar teyze ve amcaların tercihi Cafe Viena'ya gittik.

Sabah kahvaltısı için Rainbow Factory de (isminin bulgarca bir karşılığı var ama siz üzerindeki gökkuşağından tanırsınız binayı görünce) yerel kimselerin tercihi olarak tavsiye ediliyor. Biz ilk önce buraya gittik ama kahvaltılıklar daha çok danish (tatlı - üzümlü kuruvasan) ya da kek gibi tatlılardan oluştuğu için biz Green Deli Cafe'ye yollandık. Buralardan gayrı Çar İvan Şişman caddesi karşılıklı kafe - restaurantlarıyla yerel kimselerin tercihiymiş.

P.S. 1 Bulgaristan Avrupa Birliği üyelerinden ve Schengen vizesi gerekiyor. Schengen'e dahil olsa bile her ülkenin ayrıca kendi düzenlediği bir vizesi olabiliyor. Schengen olmayan Bulgaristan vizesi ile de Hırvatistan gibi bir takım Schengen'e dahil Balkan ülkelerine direkt giriş yapılabiliniyormuş. Tabi siz böyle bir şey yapacaksanız daha detaylı bir araştırma yapın, bu benim Bulgaristan'da nereleri gezelim araştırması yaparken gözüme çarpan bir bilgi.

P.S. 2 Az yararlı bilgilerden devam edecek olursak Bulgaristan'ın doğan görünümlü şahin olarak tanımlanabilecek para biri Leva. Yani Avrupa Birliğine dahil ama Maastricht anlaşmasına dahil değil. Türkçesi burada avro'cuklarınızı yerel para birimine çevireceksiniz. Kur kaç kardeşim derseniz 1 eur = 1.95 Leva gibi düşünebilirsiniz. Doğan - şahini şimdi niye karıştırdın diyecek olursanız da aslında Leva sandığınız para Alman Markı. Biz nasıl vakti zamanında TL'den sıfırları bir kalemde sildikse Bulgarlarda benzer bir operasyon gerçekleştirmişler ve sıfırları silerken nasılsa biz özünde Levanın bir hayrını görmedik Almanların bir bildiği vardır diyerekten parayı Alman Markına sabitlemişler. Balkanlarda bunu yapan tek ülke Bulgarlar değil bu arada. Boşnaklar da yerel para birimlerini KM (konvertible Mark) olarak adlandırsa da özünde Alman Markı kullanıyorlar.

P.S. 3 Özünde Alman Markı kullansa da, Türk Lirası tarihi zemin noktasına ulaşmış olsa da Bulgaristan gerçekten ucuz. Bu gezinin bize maliyeti İstanbul'da evden çıkıp - eve gelme her şey dahil kişi başı 100 eur oldu ki bu giderin büyük kısmı 67 eur ile TCDD ulaşım idi.

Final P.S. Çar aslında sezar demek. Slavlar, Almanlar ve Osmanlılar royal bir ünvan olarak Roma mirasyedileri kontenjanından kullanmayı tercih etmişler. Kayzer kelimenin Almancası, Osmanlıda kullanılış şekli de Hünkarımız aynı zamanda Doğu Roma İmparatorluğuna son veren yeni Roma İmparatoru olduğu için Kayzer-i Rum şeklinde. Buradan herkes Kayseri'nin isminin kökenini de anlamıştır kanımca ;)