Soğuk Kış Günlerine Bol C Vitamini Katkılı Porto Gezi Rehberi

Bir şehirden beklentilerimiz nedir? Bir meyveye, bir de ülkeye isim vermesiyse aradığınız şehrin rehberi burada :) Madem beklentiler mevsim normallerinin üzerinde başlasın Porto gezi rehberi.

Önden bir video'ya bakayım öyle devam ederim diyenler için youtube kanalımdaki Porto Vlog’u burada.

Video çok başarılı değil ama bazı yerleri gerçekten çok eğlenceli, atlaya zıplaya bakın bence :)

Porto'ya yine aman da Porto'muz geldi hadi durmayalım artık buralarda diye gitmedik. Ucuz bilet vardı biz de ee fena mı olur görelim bari dedik. Bu arada aman da kara bahtım kör talihim değil biz zaten her yere gitmek istiyoruz sadece icabet kısmını promosyonla kombinlemeyi seviyoruz.

Lizbon gezi rehberimde de belirtmiştim; Aralık - Şubat arası THY'de Portekiz promosyon dönemleri ve Porto Evropa'nın güneyine düştüğü içim içimizi kanırtan soğukları şansımız bahtsız bedevi seviyesinde değilse çok şükür ki yok. Normal zamanların yarı fiyatına bilet bulma olasılığınız hayli yüksek bence değerlendirin.

O zaman ulaşım konusuna da ufaktan girmiş oluyorum. İstanbul'dan THY ile Porto'ya direkt uçuş var veya bir şekilde Lizbon'a ulaşıp trenle de gidebilirsiniz. Başka şehir / ülkelerde yaşayalar yolunu bulur, zaten aslen benim sizi illa da Porto'ya ulaştırayım diye bir gayem yok :)

Porto'ya hava meydan hudut kapısından giriş yapmışsanız şehir merkezine tramvay var. Kendisi nedense hafif metro olarak da anılıyor. Hafifliği nereden geliyor acaba? ... Yine anlık meraklar :) Hava alanından şehir merkezine (Bolhao) mor hat (E hattı) gidiyor. Zaten başka hat da yok yani kafa karıştırıcı dört yanlışın bir doğruyu götürdüğü çoktan seçmeli bir ağ söz konusu değil. Başka yön de yok ama ben yine de tarafımı belli edeyim derseniz Estadio Do Dragao yönünde bineceksiniz. Bilet almak için de hava alanı çıkışında makineler var, nasıl kullanacağı konusunda güvenlik görevlileri yardımcı oluyor. Gideceğiniz yeri söylüyorsunuz onlar da ilgili bölgesine göre size yol gösteriyor. Yok ben dersime önden çalışmassam sınavda sınıf birincisi olamamış çalışkan öğrenci gibi hissederim derseniz Bolhao bölge 4 olarak geçiyor (makine üzerinde gideceğiniz yerlerin ismi ve hangi bölge olduğu yazıyor) İngilizce seçeneği var, önce tekli bileti seçiyorsunuz, bölgenizi giriyorsunuz sonra ödeme türüne göre nakit veya kredi kartı sizi makine yönlendiriyor. Porto'da kredi kartı ile alış veriş yaparken pin (şifre) girmeden önde size ödeme yapacağınız meblağı onaylatıyor, yani meblağ tamamsa OK tuşuna basıyorsunuz sonra şifre giriyorsunuz tekrar onay tuşuna basıyorsunuz. Bu bilet 2,60 eur (Ocak 2018). Yol 20-30 dakika civarı sürüyor. Biz hava alanı ulaşımı harici başka hiç metro kullanmadık ama Porto'nun rahat bir toplu taşıma düzeni var, kendinizi toplu toplu şehir merkezi harici yerlere atmak isterseniz gönlünüz rahat kullanabilirsiniz. Aslında biz de kendimizi az şehir dışı bir yere attık ama onu ileride anlatıcam zaten bileti de şoför bey amcadan alıyorsunuz..

Merkezde indikten sonra doğru otelimize yollanıyoruz. Burası B the Guest House. Metroya 2 dakika uzaklıkta, Praça da Liberdade'ye de (ana meydan) 3 dakika uzaklıkta. 10 odalı küçük bir işletme, asansör yok ama valizleri taşımak için yük asansörü var. Biz 3. katta kaldık, bina restorasyondan geçmiş eski bir yapı yani merdivenler biraz yüksek. Biz yine hem konum hem konfor olarak gayet memnun kaldık ve tavsiye ederiz ama tabi çıkacağınız merdivenleri göz önünde bulundurun. Bizim konaklamamıza kahvaltı dahildi - yine klasik Avrupa kahvaltısı. Resepsiyonda yıkanmış yeşil elmalar var çok lezzetli ve de otelimiz ikram seviyor her yer çay kahve ayrıca hoş geldin çikolataları da mevcut :)

Bizim 2 tam bir yarım günümüz vardı ve yine her zamanki gibi tembellikte sınır tanımıyorduk onun için en sevdiğimiz şehir tanıma aktivitesi bahşiş sistemine dayalı yürüyüş turlarına katıldık. Buluşma noktası Praça da Liberdade ve bu şehirde Porto Walkers ı tercih ettik. Daha önce katıldığımız turlardan farklı olarak burada tüm bu tür turların aman da önceden rezervasyon yapın, burası Evropanın en turist patlaması yaşayan şehirlerinden sonra açıkta kalmayın şeklinde bir uyarısı vardı biz de dinledik. Sizin alacağınız karar sizi ilgilendirir :) Ama tur esnasında geleni geri çevirdiklerini de görmedim.

Lizbon gibi Porto da yokuşu bol bir şehir ve bu yokuşu çekmesi için nostaljik tramvaylar var. Resimlerde çok da fotojenik çıkıyorlar ama bu şehirde tur yapmak için bize 500 No'lu otobüs tavsiye edildi.

Praça da Liberdade'den kalkıyor ve 40-45 dakikada Matosinhos'a ulaşıyor. Yolda çok güzel Douro ve Atlantik Okyanusu manzaraları var. 500'ler hem tek katlı hem de iki katlı çalışıyor ve yerel tavsiye iki katlı otobüsün üst katına binilmesi yönünde. Bileti şoför bey amcadan alıyoruz. Tek yön 1,95 eur. Seferler gayet sıktı, tramvaylar gibi tıkış tıkış da değil.

Peki Matosinhos'a geldik de ne yapıyoruz? İçimizdeki İkea aşkı bizi Porto limanlarından çağırıyorsa icabet edebilirizzz... dermişim mesela :) .... yani çok isterseniz ikea var da burada olayımız balık yemek. Ortam sahil kasabası her yerde ızgaralar, taze balıklar şeklinde. Tabi ki Portekiz'in genelinde olduğu gibi burada da her güne bir bacalhau (morina balığı) yemeği var. Ben bacalhau almayım derseniz sardalya var levrek var ahtopot var ne isterseniz var. Burası yerellerin tercihi imiş en salaşından en eleganına her türlü seçenek varmış. Biz gözümüze kestirdiğimiz içerisinde Portekizce konuşan insanların olduğu bir restorana girdik gayet de memnun kaldık ismini yazıp bırakıyorum ama kanımca kimseler Matosinhos da Tasquina do Polonia'ya ya kesin gideyim diye aklında tutmaz :) zaten zahmet etmesinler her yerden hoş kokular geliyordu, menüden fiyatları /yiyecekleri kontrol ederek gönlünüzce seçin bir yer :)

Yemek olayına girmişken de Porto'nun bir Francesinha'sı (françezinya diye okunuyormuş) bir de işkembeden yaptıkları bir güveç yemekleri meşhurmuş (Tripas). Tripası çocuklar bile pek bi sever amma ve lakin biraz sindirim problemi baş gösterebilir o bakımdan sosyaleşme seviyesinizi minimumda tutacağınız zamanlar yiyin der yine yerel halk. Francesinha da içindeki Paris ve Parisyen lady'ler aşkını tost ekmeğinin arasına her türlü şarküteriyle kaçak kat çıkarken bu katları yağlı peynirli soslarla sağlamlaştırarak gideren Fransa'da yaşayıp memlekete zorunlu dönüş yapmış bir Porto'lu tarafından bulunmuş. Her iki türlü içerik de bize çok zorlayıcı geldiği için biz deniz ürünlerinden yana tercihimi kullandık yani tatları konusunda yorum yapamayacağım.

Portekiz'in nata'sı meşhur, Lizbon'luların Belem'e gidemeyeceklerse şehir içindeki tercihleri Manteigaria burada da var ama benim tatlım özellikle buralara özgü olsun derseniz size cennet bahçelerinden Natas do Ceu öneriyor yerel halk. Cennet kreması anlamına geliyormuş .... Portekizlilerin ya cennetten beklentileri çok yüksek değil ya da krema konusunda öğrenmesi gereken şeyler var tabi gelmişken bir deneyin ilk iki opsiyondan daha az zorlayıcı (bizce :) )

Porto'nun şarapları ünlü...neden çünkü İngilizler olaya el atmışlar! Acaba bu endüstriyi  İngilizler kalkındırmasaydı bu kadar ünlü olur muydu? Şaraptan anlayan biri beni de aydınlatıversin. Porto veya kısaca Port (toplamda 5 harften oluşan bir kelimeyi niye kısaltıyoruz, sıcaklar o kadar mı başımızı yakıyor .... neyse başka zaman odaklanacağımız konular.) tatlı bir şarap.

Normal bir şaraba göre daha alkollü (%22 civarı imiş) ve zaten de özünde şarap değil de brandy imiş. Şarabın fermantasyon süreci ekstra alkol eklenerek durduruluyormuş. Sonra fıçılarda bekletilip şişeleniyormuş. Porto kırmızı şarap ama beyaz veya rose  versiyonları da var. Kırmızının iki çeşidi var biri Ruby (safir) - renginden ötürü, diğeri Tawny. Ruby daha az beklentilen biraz vişne likörüne benzeyen bir şarap, Tawny (o da kiremit rengi demek) daha fazla yıllanmış daha özellikli versiyonu imiş. Ben şahsen Tawny'i sevmedim, Ruby bizımle! Beyaz şarap çok tatlı idi, Rose de Porto Cruz'un terasında Gaia'dan Porto'yu izlerken gayet güzel gitti :) Rose kırmızı beyaz karışımı değil, üzümün kabuğu ve çekirdekleri çıkarılmış halinden yapılıyormuş, en azından Porto'nun Rose versiyonu bu şekil imiş.

Bu şaraplar Douro Vadisinde yetişen üzümlerle yapılıyormuş ve pinot noir veya öküzgözü gibi tek bir tip üzüm kullanılmıyormuş, hatta Tawny'ler için galiba tek bir fıçı değil, farklı zaman dilimlerinde dinletilmiş değişik fıçıların karışımından oluşan blend bir şarap demişlerdi (Tawny'den çok haz etmediğim için olaya odaklanmadım şimdi yalan da olmasın). Douro özellikli bir bölge imiş ve sadece burada üretilen şaraplara Porto Şarabı denilebiliyormuş. Aynı şampanya durumu, o bölgede üretilmiyorsa köpüklü şarap gibi kendimiz isim türetiyoruz yoksa Amerika, Güney Afrika, Fransa, Arjantin, Avustralya gibi bir kaç ülkede de aynı şaraptan var.

Bu şarap tatlı şarabı, dondurmamızla veya tatlımızla içiyormuşuz, aman da görgüsüzlük edip yemekle söylemeyelimmiş. Yemek için gerçekten tatlılık kısmı çok iddialı da tatlıyla nasıl içiyoruz sonra şeker komasına mı giriyoruz kısmını çok aydınlatmadılar.

Ben şaraptan hiç anlamayan biri olarak nasıl bu kadar bilgi sıraladım? Tabi ki yine bir şehir turu sayesinde. Biz Porto Walkers'dan bir de şarap tadım turu aldık. 4 saat boyunca 3 mahzen gezdiriyorlar, gezdirilen tüm mahzenlerin kendine göre bir özelliği var. Turlar hem eğlenceli, yeni insanlar tanımak için güzel hem de meraklıları için epey bilgilendirici. Mesela şarap nasıl tadılırmış biz bu tur sayesinde öğrendik :) Link yukarıda vardı, sitesinden ayrıntılara bakabilirsiniz. Ayrıca nasıl tadım yapılırmış detayı da Youtube Kanalımda Porto Vlogunda mevcut :) onun da linki yukarıda.

P.S. Portus Cale hem ülke hem de meyveye isim veren şehrin orijinal adı. Latin - Keltik kırması bir isimmiş, büyük ihtimal Cale Keltik dilinde liman anlamına geliyormuş, ilk önce onlar gelip Douro Nehrinin Atlantikle buluştuğu yere liman demişler sonra Romalılar da kendi dillerinde eksik mi kalsın Cale limanı anlamında Portus Cale demişler o da olmuş Portucale > Portugal - Portakal. Batı Avrupa'ya Portekiz Portakalı sattığı için de meyve bu isimle anılmış.

P.S. 2 Bu meyvenin bir de oranj - orange - naranja - naranj-arancia isim grubu var, tüm dünya portakal demiyor kendisine, hatta Akdeniz havzasının kuzey şeridi, balkanlar ve dünyanın geri kalanında bu bölgelere ait dilleri konuşanlar sadece portakal diyor. Oranj'ın kökeni sanskritçeden arapçaya geçiş oradan da Endülüsler sayesinde İber yarımadasından Romantik dillere karışma şeklinde imiş. İngilizlerin derdi Fransızlarla olduğu için onlar direkt kapmışlar. Almanlar hep isyankar olarak Çin elması demeyi uygun görmüşler; apfelsine diğer germen dilleri de peşinden yürü ya kulum demiş. Hepsinin kendince haklı bir tarafı var; Brezilya, Çin, Hindistan dünyadaki en büyük portakal üreticileri. Araplar da kim olursan ol yine gel dercesine hem aranj hem de burtugal diyorlarmış.

Arap demişken de biraz arap etkileri mavi portekiz çinileri :)

P.S. 3 Burası Harry Potter'ın doğum yeri, Porto Üniversitesi yakınlarındaki Livraria Lello'nun (Lello Kitapçısı) merdivenleri Hogwards'ın meşhur merdivenlerine ilham olmuş. Ayrıca baş kötülerden Salazar Slytherin'in esin kaynağı da Portekizin 20. y.y.'da diktatör payına düşen António de Oliveira Salazar'ın kendisi. Portekizli Salazar 1970'da sandalye'den düşüp ölmüş... darısı tüm diktatörlerin başına :) - çok uzatmayım ama olay 1968'de olmuş, sandalyeden mi düşmüş olay banyoda mı gerçekleşmiş kısmı iyi saklanmış sırların açığa vurulmuş hali imiş, olaydan sonra 2 sene daha yaşamış ama kendisine beyin kanaması geçirdiği, artık ülkeyi yönetmediği söylenmemiş güya..

P.S.4 Livraria Lello 13 Ocak'ta kurulmuş. Bu gün denk gelirseniz giriş ücretsiz, ayrıca etrafta bir sürü sevimli / sevimsiz kitap kahramanı da var :) Bu demek oluyor ki diğer günlerde giriş ücretli :) ücret 4 eur, eğer kitap alırsanız giriş için ödediğiniz 4 eur'yu düşüyorlar.

P.S. 5 Bu yazıda gezilecek yerlere bir odaklanamadım nedense; Merkez Praça da Liberdade. Meydanın sol tarafında mavi çinileriyle ünlü Sao Bento Tren  istasyonu,aralardan Bolhao'ya doğru semt pazarına çıkabiliyoruz, oraya yakın her gezi sitesi / blogda adı geçen Cafe Majestic, oradan ulusal tiyatro, ve tiyatronun yakınlarında bulunan kilise (bu gezide isim konusuna da hiç odaklanamadım!)

Mavili otobüsün arkası bahsettiğim kilise - burası umumi WC ama aşırı temizmiş kokular filan süpermiş ihtiyaç halinde

Bu kilisenin özelliği duvarlarına 500 kg Brezilya altınının gömülmüş olması. Tabi gömü derken saklama değil gayet ahşap işçiliği ile bezenmiş hoş bir tasarım söz konusu. Portekizliler tonajı tamamlamak için sahilde bulunan ayrı bir kilisenin duvarına daha 500 kg altını gömmüşler.

Bu kiliseden Luis I köprüsüne yol alıp iki katlı köprünün önce üst katını ortasına kadar gezip sonra aşağısına yol alabiliriz.

Neden yarısına kadar geziyoruz? Çünkü tamamını gezersek il sınırlarını terk ediyoruz :) Adamlar nehri geçmemek için karşı tarafa başka şehir kurmuşlar :D Karşı taraf Gaia, bu durumda da Porto şarapları aslen Gaia şarapları oluyor ama isim hakkını Porto kimselere kaptırmamış. Nerde kalmıştık? Köprünün alt katına iniyorduk.

Bu bölge de (Porto'da kalan kısmı) Unesco kültürel mirası, dar sokakları, geleneksel evleriyle ünlü Ribeira bölgesi.

Büyük ihtimalle Portekiz'in genelinde öyledir ama bu bölgedeki evlerin renkli renkli olmasının sebebi seferden dönemeyen erkekleri için yas tutan kadınların kendilerini moral olsun diye renklere vurmasıymış.

P.S. 6 Bir önceki maddedekiler bizim gezdiklerimizdi. Bunların haricinde gezilecek yerlerden Clerigos Kulesi, Bolsa sarayı (burası normal bir saray değil ticaret merkezi gibi bir yer) ve eski hapishane yeni fotoğraf müzesi var. Kule ve hapishane / fotoğraf müzesi birbirine yakın. Kulenin olayı tepesine çıkıp şehir manzarası izlemek (burası yokuşu bol bir şehir, her yerden manzara izleyebilirsiniz ama ben manzaramı illa kuleden alırım derseniz ok), hapishanenin yakınlarında adalet sarayı var, onun da önünde Salazar usulü adalet heykeli. Bu adalet heykelinin tartısı kendince elinin altında, astığı astık, kestiği kestik ve gözleri maşallah ferfecir. Klasik adalet heykelinin gözleri tarafsızlığını koruyabilmesi için bağlı, bir elindeki terazi doğru, eşit, adil yargılamayı, diğer elindeki kılıç da ona karşı gelenlerin katlanacağı sonuçları sembolize ediyor. Sonraki nesillere adalet elden gittiğinde neler olabiliyor hatırlatması için Salazar versiyonu olduğu yerde bırakılmış.

P.S. 7 Fotoğraf müzesi hafta sonu öğleden sonra açılıyormuş, adamların bi hafta sonu var, şimdi yormayın sabah sabah :) biz mesela bilemedik, 12:00 gibi gittik 14:00'de bekleriz dediler. Hafta içi normal mesai :)

P.S. 8 Bunların dışında gezilecek yerler var, hatta bizim de gezip anlatmadığım kiliseler filan var ama Porto onu bunu gezeyim göreyim şehri değil. Burası sokaklarda gezinip insanlarla kaynaşma şehri :)

P.S 9 O kadar seyir terası / tepelik var dedim hiç birinden bahsetmedim :) Hapishanenin sağından aşağı Ribeira tarafına inerken bir alan var bir de yine aynı hat üzerinde Matosinhos tarafına bakan bir yer var, sokaklarda gezinirken kaçırmanıza imkan yok bulursunuz bir şekilde .... bu da tam rahat Portekizli kafasına girmiş blogger bitirişi olsun :D

Bir de Lizbon’a geçmek isterseniz gezi rehberi burada :)

Previous
Previous

Balkanlar Volume 1 - Üsküp Gezi Rehberi

Next
Next

Nata'lardan Daha Tatlı Lizbon Gezi Rehberi